17 Aralık 2011 Cumartesi

ZİNCİRLERİMDEN BAŞKA KAYBEDECEK NEYİM VAR?

Hiçbir şeyim.

Sokaktan geliyorum ben. 
Şiiri sokakta buldum. Kavga etmeyi sokakta öğrendim. Raconu orada…

Şimdi, otuz üç yaşına gelmiş 
ve epeyce pişmanlık biriktirmiş bir adam olarak diyorum ki “zincirlerimden başka kaybedecek hiçbir şeyim yok.”

Benim kutsal, yüce, değerli bulduğum hemen herşeyi gözden geçirmeye ihtiyacım varmış çünkü. 
Şiir yazarken, televizyonda çene çalarken “ üç oda bir salon konforunda” bir zihinle berbat ediyormuşum herşeyi.

Mesela Aristo’nun “dostlarım, dostluk yoktur” sözüne dudak bükerken yanlış yapıyormuşum. 
Mesela Kazancakis’in “ben huzursuz tarikatındanım” diyen keşişini yanlış anlamakla mukayyetmişim. Bir ideolojinin (yaşamımın ve inançlarımın bizatihi ürettiği o büyük ve sarsılmaz ideolojinin değil, toplu bir delilik, bir sahte birliktelik, bir ilkesizlik bütünü olan ideolojinin) neferi olarak “huzursuz” olunamıyormuş meğer.



Huzursuzum evet. Haddime değilse de herkese de huzursuz olmayı öneriyorum. Zira, huzursuzluk en nihayet Peygamber mesleğidir. Bir mağarada uzun uzadıya hayatı, hayatın anlamını, nereden gelip nereye gittiğimizi düşünebilecek kadar huzursuzsak, günün birinde Cebrail bize de gülümser belki.

Ve evet. Mesela Allah’ın bize şu meşhur diğer tarafta “dünyevi iktidarı ele geçirdiniz mi”, “televizyon açtınız mı”, “gazete çıkardınız mı”, “ekonomik bir ilişkiler ağı oluşturdunuz mu”, “AKP’ye oy verdiniz mi”, “emrettiğim gibi Amerikalılarla yeşil kuşak konusunda anlaştınız mı” diye soracağını hiç mi hiç düşünmüyorum artık. Bunun yerine “sana iyilerden dediler mi”, “adil miydin”, “dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesi için çabaladın mı”, “kimseye senden bir kötülük erişti mi” falan gibi sorular soracağını düşünüyorum.

Ve gene evet. Bu soruların cevabını alnı ak, başı dik şekilde verebilen adamın dünyanın en ideolojik adamı olduğunu, dünyadaki kötülükleri sadece bu adamın düzeltebileceğini düşünüyorum.

Hatırlayalım Peygamberi. Etrafına toplanan herkese “iyilerden olmak istiyorsan zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyin yok” demediyse ne dedi? “Din güzel ahlaktır” demediyse ne dedi? Mekke’nin en güvenilir adamı o değilse kimdi?

Beni, kendisiyle kökten bir hesaplaşmaya giren şu gariban, sokaktan gelme adamı, meşhur etmek, popüler kılmak için uğraşan tekmil zevata şunu söylemek istiyorum. Ben davayı satmıyorum. Sadece “dava o değildi galiba” demeye çalışıyorum. Zokayı yutmamak için de “zincirlerimden başka kaybedecek hiçbir şeyim yok ey Muhammed(s.a.v). Bana mutmain bir kalp için gerekeni söyle” diyerek yalvarıyorum.

Adım İsmail Kılıçarslan; ama ismimin baş harfleri vallaha da billaha da “acz” tutuyor.

16 Aralık 2011 Cuma

eren safi'ye açık mektup

tamam sustum...

çok sigara içiyorum lan, onun için dişlerim bu kadar sarı 
ve bunu sorun eden izleyicilerim var 
izleyicilerim var artık, ne ayıp di mi 

yok yahu, sinirli değil kırgınım; çünkü bahar gelmedi istanbula 
ilaçlarımı içtim içmesine, fakat dönmesini durdurmadı dünya 
kümede kaldı ankaragücü, kovmadınız bir türlü aragonesi 
öyle bir şair mi vardı olm, yunanlı falan yane 

tamam tamam sustum, susturamadım içimdeki çocuğu ama 
çiçeklere su verdim, eğitim kampanyasına destek oldum 
dedim sıcak ekmekten daha güzel ne var dünyada, ne kalır dostluktan başka 

okulu kırmak istiyorum dönmemecesine, gazete okumamak, hiç çıkmamak ekrana 
yeniden ağlayabilmek isterim fakat, bu kısmı şey olsun, aramızda 

kırgınım evet. sana, tarıka, ahmet murata, öze, seloya, haşmet abiye 
biliyorum onlar da kırgın bana, herkes nedense bu dünyada 
şşşş 
tamam sustum 

bigün bize gelin begüm hanımla, sacitle rana oynasın beraber 
en berbat çocukluk anılarımız saçılsın salonun ortasına 
ismet beyi niçin sevdiğimizi konuşalım, seviyoruz hala di mi lan bu arada 

tamam sustum. ama susturamadım içimdeki yavşağı 
başaramıyorum "işler nasıl" diye sormamayı, tatil planları yapmamayı 
doğru, insanın başını sokacak bir evi olmalı. başını evet. başından beri yanlış olanı. 

bu arada kimi görüyorsun eskilerden. ince ne yapıyor mesela 
dücanenin işi iş bu dünyada, ali murat ne alemde asıl 
hala kötü mü şakaları, gözlükleri olmadan hala göremiyor mu 
bi imam bey vardı müdür yardımcısı, kızı mail attı bana, dur lan neydi adı 

durma eren, durmak bizi fena yapıyor, durup düşünmek 
bu yüzden yapıyorum meksika sınırını, izlemiyorsun biliyorum 
ben de seninkini izlemedim aynı nedenle inan, yok be niye kızayım 

zeki abiyi de çok özledim olm ben, bulduku evet, küsüz 
hatırlamıyorum kimin haklı olduğunu 
artık hiç bişeyi hatırlamıyorum -bitişik mi ayrı mı lan bu hiçbişey- 
çünkü artık silahlı olma duygusu 
senin bi tane vardı di mi, satsana bana ya da boşver, hanım izin vermez galiba 

öyle tabi olm. artık hanımlarımız var, evlerimiz, ofislerimiz, bahanelerimiz 

tamam sustum. içimdeki çocuk da sustu, tüm çiçekler kurudu 

unutmak kolay olsa 
çoktan unuturdum 
boşvermek kolay olsa 
kendimi avuturdum 
imkanlar imkansız 
faydalar faydasız 
uzayan saatlerde 
saatler zamansız 

bu sene de bahar gelmedi bi türlü, bunu yazmış mıydım 
nisanın kaçındayız halbuki, yirmi yedisinde, yok yok yirmi sekizmiş 

şimdi mesela bu mektubu okuyunca şiir eleştirmenleri ne düşünecek acaba 
aramızda bir şey olduğunu, öyle değil olm lan, hemen kaynatma, okulda da böyleydin sen 

tamam sustum. içimdeki tedirgin, kımıltısız böceği susturamıyorum ama 
kırlara çıkmak istiyor, çünkü her böcek pastoraldir, o halde bir böcektir knute hamsun 
düşünüyorum, o halde ihtimal dahilinde yeniden hiraya dönüp yeniden başlamak 
"allah yeniden başlayanların yardımcısıdır" diyor tarık abi 
onunla da yeniden başlamak istiyorum, yeniden başlamak, restart, controlaltdlt 

tamam lan. sahiden sustum. çocuk susdu, böcek sustu 
kesin olarak, evet evet, kesin kes, şüphesiz, mutlaka 
neşet ertaş da sustu, zekai dede de ben susunca: "şarkı bitti çok üzgünüm" 

akif sirozdan öldü, ece baba yaşlılıktan, turgut uyarınkini bilmiyorum, kendiminkini de 
ne zaman öldüğümü tam olarak biliyorum, nefesimin ne zaman kesildiğini 
bıçağın ne zaman konulduğunu, ıskatımı, mezar taşımda ne yazdığını 

yoo, sen arama çok yazmasın, cevap da yazma, görüşürüz istanbula geldiğinde 
belki sırrı abi gazel okur sen şiir, fars müzikleri çıkınca yükselir selo taa arşa 
neymiş, rakı satmıyorlarmış eski kafada, sümmani bitirir geceyi, geceleri, hepsini 

ervab-ı ezelde levh-i kalemde 
bu benim bahtımı kara yazmışlar 
bilirim güldürmez devri alemde 
bir günümü yüz bin zara yazmışlar 
arif bilir aşk ehlinin halini 
kaldırır gönlünden kil-ü kalini 
herkes dosta verir arzuhalini 
benimkini ürüzgara yazmışlar 

tamam lan, sustum dedim sana di mi, zaten kalmadı anlatacak başka şey 
cihangirdeyim, bir kahvaltı salonunda, altı bardak çay içtim 
tamam lan, kalkarsın bi dakka sonra, bitti zaten, bitmeliydi zaten, büyümeliydik 
başka şekli yoktu yaşamanın, fakat bi halta yararmış gibi tuttuk şair olduk 
hiç başaramadık hayatın dışında, insanın dışında, kendimizin dışında 
hayatın içinde, insanın içinde, kendi içimizde 
vallaha sustum bu sefer 

işler nasıl 

9 Aralık 2011 Cuma

BEN Mİ ÇOK ESMERİM SEN Mİ ÇOK SARIŞIN ?

Dumanlı bir kasım akşamı bulutlar havada salkım salkım
Günlerden Cuma ya da cumartesi saat sıfır dört otuz dolayları
Ay girdi penceremden içeri saçları kirli sarı yok inceliğinde kaşları
Yıldızlar tek görgü tanığı
Dudaklarından pus gözleri bakır çalığı
Usulca haber verdi sanki kaçınılmaz olasılığı
Zehirli bir koku bıraktı
Dünya mı çok genişti
Yoksa mevsim mi çok dardı
Aslında ne sonu vardı bu işin ne de başı
Elbette farkındaydım ben bu yanlışın
Ah ah şu dondurucu soğu yok mu kışın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın

Allah’tan soğuğa dayanıklıyım
Ne çıkar uykusuz da kalırım
Heyecanım yorgunluğumu götürür
Böyle daha gecelerce dayanırım
Dışarıda dumanlı bir kasım akşamı
Ben, ben hiç yalnız bırakmadım ki yalnızlığımı
İçimde yaşadım bütün duygularımı
Yok,yok ; olmaz, olmaz bu kalp sesleri benim değil mutlaka bir başkasının
Peki be Kerem Alışık nereye kadar ki sonu bu kaçışın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın

Ben mi çok yanıldım dünya mı çok değişti
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yalnızım insanlar mı çok farklı
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın

Bir sevda özlemidir muhakkak bu soğukta ısıtan gönlümü
Öyle uzun uzun laf etmeme gerek yok, verirse kader verir artık bunun hükmünü
Bir yer gelir ne savunma iç güdüsü ne korku kalır ne de yürek üzüntüsü

Sabah, öksüz bir çocuk gibi doğar doğmaz yüzüme
Ufuktaki bu sarılık aniden vurdu gözlerime
Habercisi miydi acaba yeni bir başlangıcın
Onca dosta onca düşmana karşın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın

Mutluluğu senle paylaşmayı çok isterim
Çatal çatal şimşek çakar dağları deviririm
Şüphesiz bir delilik yaparım
Bir şafak vakti el ele tutuşur yağmur altında köprüde dolaşırım
Alevlere malevlere girer mısra mısra kurşun dökerim
Gözlerini dinamit misali hep üstümde taşırım
Her cumartesi akşamı sözleşir kanlıca da yakamozları sayarım
Sonra...
Sonra mı...
Sonra ummadığım bir anda hakikatler çıka gelir işte
Yalanlar inanmak istediğim hayallerimi
Keşke seni görmeseydi, seni tanımasaydım derim
Darmadağın olur saçım başım bilirim
Ben oldum gene mağlubu bu savaşın
Çünkü...
Çünkü ben çok esmerim sen çok sarışın

Ben mi çok yoruldum dünya mı çok değişti ?
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yalnızım insanlar mı çok farklı
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın.
.      Kerem ALIŞIK


3 Aralık 2011 Cumartesi

Eskiden, kar yağardı Erzurum'a

Eskiden, kar yağardı Erzurum'a
Toprak damlarda sırt sırta yaşardık
Sabahnan kalkar damlarımızı kururduk ya,, Allah
Kardan tayalar olurdu, mehlerin onünde
Tuneller açar, yola kavuşurduk
Eskiden, kar yağardı Erzurum'a
Henüz ayrılmamıştık,henuz bölünmemiştik
Ayni mahledeydik,zengini,fakiri,esnafı,
yoksulu, birarada birliktik,toprak damlarda omuz omuza sım sıcak
ve kar yagardi Erzurum'a, bembeyaz, lapa lapa

henuz bölünmemiştik, henüz ayrılmamıştık.
Henüz icat olmamıştı, koperatifler, siteler
Dubleksler,tiripleksler,olmaz olası kartonpiyerler.
Gariban sıkışınca kime gidebileceğin bilir
Zengin kimi gözetecegini bilir,
esnafnan memur gül gibi geçinip giderdi
ve kar yağardı Erzurum'a, bembeyaz lapa lapa
henüz ayrılmamıştık henüz bölünmemiştik…
memurlar bir koperatife esnaflar bir siteye,
zenginler dubkeslere triplesklere
garibanlar geber olan gece kondular kalmamisti
ve kar yağardı Erzurum'a bembeyaz lapa lapa
henüz, fakir zengini hırsızlıkla
zengin, fakiri tembellikle suçlamazdı
çünkü kar yağardı lapa lapa

çünkü kar yağardı bembeyaz
çünkü karın temizliği yüreklerimize vurmuştur

eskiden kar yağardı Erzurum'a
yoktu, çeşit çeşit makinelerimiz
dev ,ekran televiziyonlarımız
no frost buzdolablarımız
ama kilerlerimiz gırtliğine kadar doluydu
yüreklerimiz gibi
çünkü kar yağardı Erzurum'a
çünkü kar rahmetti
çünkü kar bereketi
eskiden, kar yağardı Erzurum'a
adam boyu, adamlarda adamdı o zamanlar
ne Cumhuriyet Caddesinde
onun bunun namusuna kötü gözle bakar
nede laf atardılar
çünkü senin namusun benim benimkisi senindi
biridik bizidik
ve kar yağardı Erzurum'a
adam boyu ve adamlar adamdılar o zamanlar

kar sendin, kar bendim, kar bizdik
eridik, eridik, eridik, eridik.

Şiir : Murat Balkuş

23 Kasım 2011 Çarşamba

sürgünler ülkesinden başkentler başkentine

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili


Sezai Karakoç

17 Kasım 2011 Perşembe

Adam Gibi


Ben seni hiç sevmedim ki,
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim.
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim.
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular.
Ben seni hiç sevmedim ki...

Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim,
Kurşunları sevdim beni vurduğunda.
Ağlamayı sevdim unuttuğunda.
Yalnız olduğumu anladığımda
Ayakta kalmamı sevdim...
Yıkılmamı sevdim seni her hatırladığımda...
Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği.
Su gibi özledim temmuz güneşinde sesini.
İkindide yağmur gibi,
Geceleyin rüzgar gibi sevdim seni sevdiğimi.
Ben seni hiç sevmedim ki...

Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
Menekşeyle konuşmanı,
Nisanı hatırlatmanı,
Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını.
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı,
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman.
Sakız satan çocukları,
Yeni çıkan şarkıları,
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim...
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim.
Yandığım zaman böyle işte
Ben seni hiç sevmedim ki...

Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine,
Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde,
Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde.
Buğusunda sabahın,
Acımasızlığında bir ahın,
Ağlayan yüzünde İsa'nın,
Ferahlatan gücüyle duanın,
Korkutan yanıyla narın...

İncirin, zeytinin ve kalbin üstüne,
Gülün üstüne,
Tutunduğum umudun üstüne,
Korkunun üstüne,
Senin üstüne,
Hepsinin üstüne,
Hep senin üstüne,
Ben seni hiç sevmedim ki...

Gittiğin zaman,
Gitmeni sevdim.
Evreni sevdim geldiğin zaman
Kalmanı sevmedim...
Korkuyordum sana alışmaktan.
Yine de sevdim gülümsemeyi,
Mendilimi sallarken seni götüren trenin arkasından.
Kırlara ilk kar düştüğü zaman,
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim,
Seni içimde öldürdüğüm zaman...
Ben seni hiç sevmedim ki.
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim.
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular...
Ben seni hiç sevmedim ki,
Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim.
Menekşeyle konuşmanı, nisana hatırlatmanı,
Baharın bir adının da yalnızlık olmalığını.
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı,
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman.
Sakız satan çocukları, yeni çıkan şarkıları,
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim.
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe,
Ben yangını sevdim,
Yandığım zaman böyle işte...
Ben seni hiç sevmedim ki.
Ben sevdim mi,
Adam gibi severim...
                      
İbrahim Sadri

13 Kasım 2011 Pazar

'' Alengirli Şiir ''


ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..

ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..

Ey Mona Lisa'nın Kıskandığı El


_Seni Yaşamadan Ölmeyeceğim _(sarkı)
Aşka özgü zakkum bahçelerinde 
Gene acılarla kalıyorum ben 
Deniz ölesiye yakın ayaklarıma 
Ey ülkemin pusatsız kahramanları 
Erzurum garında, banklar üstünde 
Sükut-u hayale uğrayan kalbim 
Geceyi kavrayan parmaklarımla 
Bu hasret, bu hicran zelzelesinden 
Beni kurtarmaya gücünüz yetmez 
Çünkü mutsuzluğun mekteplerinde 
Istırap dersleri alıyorum ben 

Gittikçe yaklaşan bir afet gibi 
İntihar yanılgısıyla 
Yollar beni esarete çekiyor 
Şehrayin şarkıları söylüyorum içimden 
Şarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor 

Sen bir delisin 
Gözleri perdelisin 
Erzurum garında, banklar üztünde 
Susuzluktan ağlayan bir güvercin 
İçime vuruyor kanatlarını 
Nağmelerin ateşinde parlayan 
Kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor 
Bütün çığlıkları kuşanmış ölüm 
Dudaklarında siyanür 
Oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan 
Yollar tükense de, dönmeyeceğim 
Seni yaşamadan ölmeyeceğim 
O çin harikası bakışlarını 
O pekin gözlerini 
Gözlerin ki, gece donanmasıdır 
Yoksuk ve yabancı mısralarımın 

Bedenimde çıban çıban ağrılar 
Ben bu ağrılardan zevk alıyorum 
Ejder tepesinde bunalıyorum 
Bir yanda kum fırtınası 
Diğer yanda esrarengiz 
Karakalem çalışması bir deniz 
Rüzgarla, yağmurla ve yıldızlarla 
Başlamak üzere son ayinimiz 

Erzurum garında gece yarısı 
Bankların üstüne şimşekler konar 
Bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda 
Bazen bir melek saatler boyu 
Yakam ölümsüz çiçekler takar 
Erzurum garında gece yarısı 
Hıçkırıklar boğazıma tıkanır 
Nemrut ateşiyle sabaha kadar 
İçimde binlerce ibrahim yanar 

Koltuğumda efsaneler kitabı 
Kafdağından nergis devşiriyorum 
Başını dayamış omuzlarıma 
O eski, o yaşlı zümrüdüanka 
Ben bir çin sarhoşu samanyolunda 
Denizi tartışan bakışlarını 
Geçmişime asla gömmeyeceğim 
Seni yaşamadan ölmeyeceğim 

Perdeler kalkıp da sabah olunca 
Aldırma aras'ın öyle bulanık 
Öyle mahzun aktığına 
Palandöken yine sisli, aldırma 
Ben hem sise, hem çamıra alıştım 
Senelerdir bu acıyla buluştum 
Mutluluk ne zaman çıksa karşıma 
Yalnızlık bir zindan, çöker başıma 

2.Şarkı 

Siyah Gözlerine Beni de Götür 

Daha dokunmadan kurudu irem 
Çöllere bir türlü yağamıyorum 
Yeni bir koşunun başlangıcında 
Biraz deprem sonrası 
Biraz şehir hülyası 
Bir kalp yangınından geriye kalan 
Siyah gözlerine beni de götür 
Artık bu yerlere sığamıyorum. 

Pembe uçurtmalar yolladığından beri 
Sarardı tiryaki menekşeleri 
Sonbaharın tozlu kafeslerinde 
Sevgi turnaları yakalıyorum 
Turnalar gidiyor;ben kalıyorum 
Avareyim,asudeyim,yorgunum 
Bilmiyorum neden sana vurgunum 
Erzurum garında banklar üstünde 
Uyku tutmuyor karanlıkları 
Yitik düşlerimi kovalıyorum 
Gölgeler gidiyor;ben kalıyorum. 

Binbir türlü kokuyorsa yaylalar 
Siyah gözlerine beni de götür 
Baharın koynundan koparıp sana 
İpek bir mendile sardığım yüreğimle 
Şehzade gülleri gönderiyorum 
Umutlar kalıyor;ben gidiyorum. 

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini 
Kaptanları sorgulayan 
Yanından geçen küheylanların 
Korku tufanına yakalandığı 
Siyah gözlerine beni de götür 
Güneş ülkesinden gelen yiğitler 
Benzeri olmayan bir dünya kursun 
Cellat,ayrılığın boynunu vursun. 

Usul usul intizarı çürüten 
Bu hercai diken,bu çılgın arzu 
Sürüklüyor imkansız muştuların 
Eşiğine gönül vadilerini 
Bir ağaçtan düşen yapraklar gibi 
Düşüyorum tanyerine 
Ya topla yaralı kırlangıçları 
Ya da bu vefasız şarkıyı bitir 
Özgürlüğe giden tutsaklar gibi 
Siyah gözlerine beni de götür 

Son Şarkı 

Ey Mona Lisa'nın Kıskandığı El 

Bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında 
Bin pare olduğum kaçıncı bozgun 
Bir gün bu esrarlı hikaye biter 
Erzurum garında, banklar üstünde 
Kalem bana kızgın, kitaplar kızgın 
Hasret katar katar uzayıp gider 
İçimde bir figan her düdük sesi 
Her vagon bir efkarlı uzun hava 
Göçmen kuşlar hala dönmedi geri 
Kurumuş, evlerin karanfilleri 
Ey mona liza`nın kıskandığı el 
Sihrine bir defa dokunmak için 
Hep aynı şarkıyı söyleyip durdum 
Başımı umutsuz taşlara vurdum 


Vermedin bir siyah fotoğrafını 
Ya da bir hatıra parmaklarından 
Beni bir kaygısız neron mu sandın 
Hangi düşmanımın sözüne kandın 
Götür, senin olsun bütün ihtişam 
Gece mahkumuna kalır mı akşam 

Erzurum garından ayrılıyorum 
Banklar mütereddit bakıyor ardımsıra 
Abdurrahman gazi yokuşlarında 
Mecnun'la, kerem'le buluşacağız 
Bu çaresiz derdi konuşacağız 
Yollar kıvrım kıvrım, çetin ve uzun 
Dağlar melankoli, dereler hüzün 
Takvimleri görmek istemiyorum 
Karanlığa dönmek istemiyorum 

Ey mona liza'nın kıskandığı el 
Bu kar yığınları cehennemden mi 
Bu sokaklar mahşerden mi geliyor 
Gürcükapı ihtirası bilmezdi 
Altın kalpli zambakların 
Filizlendiği taş mağazalar 
İlmek ilmek bileklerine 
Geçirmezdi nefret urganlarını 
Nerde dadaşın gür bıyıkları 
Aziziye neden büyle derbeder 
Solan renkler kimin, kaldırımlarda 
Ya bu erzurum erzurum değil 
Ya ben başkayım bu erzurum'da 

Ey mona liza'nın kıskandığı el 
Belki de o eski sinemalarda 
Hala bir çin filmi oynamaktadır 
Çifteminareler mum ışığında 
Sonsuzluğa geçit aramaktadır 
Küskün çinileri yakutiye'nin 
Yine sessiz sessiz ağlamaktadır 
Issızlığa kurşun sıkan tabyalar 
Başına karalar bağlamaktadır 

Abdurrahman gazi yokuşlarında 
Ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı 
Ne de çin filminden kalan görüntü 
Alevli bir köpük sadece dünya 
Erzurum garına, banklar üstüne 
Dönüyorum çıplak ayaklarımla 
Yine kuşlar, yine rüzgar ve yağmur 
Zavallı gözlerim kırmızı, mahmur 
Unutuyor sevda resimlerini 
Ey mona liza'nın kıskandığı el 
O eşsiz, ebedi sıladan mahrum 
Şarkıları sana bırakıyorum... 


Nurullah genç

BİRİSİ


Bir şey var aramızda ,
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek,

Fakat ne kadar saklasak nafile,
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucund

_Nahit Ulvi AKGÜN_

5 Kasım 2011 Cumartesi

Aşk Bitti

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım 
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle 
   AHMET TELLİ