Hiçbir şeyim.
Sokaktan geliyorum ben.
Şiiri sokakta buldum. Kavga etmeyi sokakta öğrendim. Raconu orada…
Şimdi, otuz üç yaşına gelmiş
ve epeyce pişmanlık biriktirmiş bir adam olarak diyorum ki “zincirlerimden başka kaybedecek hiçbir şeyim yok.”
Benim kutsal, yüce, değerli bulduğum hemen herşeyi gözden geçirmeye ihtiyacım varmış çünkü.
Şiir yazarken, televizyonda çene çalarken “ üç oda bir salon konforunda” bir zihinle berbat ediyormuşum herşeyi.
Mesela Aristo’nun “dostlarım, dostluk yoktur” sözüne dudak bükerken yanlış yapıyormuşum.
Mesela Kazancakis’in “ben huzursuz tarikatındanım” diyen keşişini yanlış anlamakla mukayyetmişim. Bir ideolojinin (yaşamımın ve inançlarımın bizatihi ürettiği o büyük ve sarsılmaz ideolojinin değil, toplu bir delilik, bir sahte birliktelik, bir ilkesizlik bütünü olan ideolojinin) neferi olarak “huzursuz” olunamıyormuş meğer.
Huzursuzum evet. Haddime değilse de herkese de huzursuz olmayı öneriyorum. Zira, huzursuzluk en nihayet Peygamber mesleğidir. Bir mağarada uzun uzadıya hayatı, hayatın anlamını, nereden gelip nereye gittiğimizi düşünebilecek kadar huzursuzsak, günün birinde Cebrail bize de gülümser belki.
Ve evet. Mesela Allah’ın bize şu meşhur diğer tarafta “dünyevi iktidarı ele geçirdiniz mi”, “televizyon açtınız mı”, “gazete çıkardınız mı”, “ekonomik bir ilişkiler ağı oluşturdunuz mu”, “AKP’ye oy verdiniz mi”, “emrettiğim gibi Amerikalılarla yeşil kuşak konusunda anlaştınız mı” diye soracağını hiç mi hiç düşünmüyorum artık. Bunun yerine “sana iyilerden dediler mi”, “adil miydin”, “dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesi için çabaladın mı”, “kimseye senden bir kötülük erişti mi” falan gibi sorular soracağını düşünüyorum.
Ve gene evet. Bu soruların cevabını alnı ak, başı dik şekilde verebilen adamın dünyanın en ideolojik adamı olduğunu, dünyadaki kötülükleri sadece bu adamın düzeltebileceğini düşünüyorum.
Hatırlayalım Peygamberi. Etrafına toplanan herkese “iyilerden olmak istiyorsan zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyin yok” demediyse ne dedi? “Din güzel ahlaktır” demediyse ne dedi? Mekke’nin en güvenilir adamı o değilse kimdi?
Beni, kendisiyle kökten bir hesaplaşmaya giren şu gariban, sokaktan gelme adamı, meşhur etmek, popüler kılmak için uğraşan tekmil zevata şunu söylemek istiyorum. Ben davayı satmıyorum. Sadece “dava o değildi galiba” demeye çalışıyorum. Zokayı yutmamak için de “zincirlerimden başka kaybedecek hiçbir şeyim yok ey Muhammed(s.a.v). Bana mutmain bir kalp için gerekeni söyle” diyerek yalvarıyorum.
Adım İsmail Kılıçarslan; ama ismimin baş harfleri vallaha da billaha da “acz” tutuyor.
17 Aralık 2011 Cumartesi
16 Aralık 2011 Cuma
eren safi'ye açık mektup
tamam sustum...
çok sigara içiyorum lan, onun için dişlerim bu kadar sarı
ve bunu sorun eden izleyicilerim var
izleyicilerim var artık, ne ayıp di mi
yok yahu, sinirli değil kırgınım; çünkü bahar gelmedi istanbula
ilaçlarımı içtim içmesine, fakat dönmesini durdurmadı dünya
kümede kaldı ankaragücü, kovmadınız bir türlü aragonesi
öyle bir şair mi vardı olm, yunanlı falan yane
tamam tamam sustum, susturamadım içimdeki çocuğu ama
çiçeklere su verdim, eğitim kampanyasına destek oldum
dedim sıcak ekmekten daha güzel ne var dünyada, ne kalır dostluktan başka
okulu kırmak istiyorum dönmemecesine, gazete okumamak, hiç çıkmamak ekrana
yeniden ağlayabilmek isterim fakat, bu kısmı şey olsun, aramızda
kırgınım evet. sana, tarıka, ahmet murata, öze, seloya, haşmet abiye
biliyorum onlar da kırgın bana, herkes nedense bu dünyada
şşşş
tamam sustum
bigün bize gelin begüm hanımla, sacitle rana oynasın beraber
en berbat çocukluk anılarımız saçılsın salonun ortasına
ismet beyi niçin sevdiğimizi konuşalım, seviyoruz hala di mi lan bu arada
tamam sustum. ama susturamadım içimdeki yavşağı
başaramıyorum "işler nasıl" diye sormamayı, tatil planları yapmamayı
doğru, insanın başını sokacak bir evi olmalı. başını evet. başından beri yanlış olanı.
bu arada kimi görüyorsun eskilerden. ince ne yapıyor mesela
dücanenin işi iş bu dünyada, ali murat ne alemde asıl
hala kötü mü şakaları, gözlükleri olmadan hala göremiyor mu
bi imam bey vardı müdür yardımcısı, kızı mail attı bana, dur lan neydi adı
durma eren, durmak bizi fena yapıyor, durup düşünmek
bu yüzden yapıyorum meksika sınırını, izlemiyorsun biliyorum
ben de seninkini izlemedim aynı nedenle inan, yok be niye kızayım
zeki abiyi de çok özledim olm ben, bulduku evet, küsüz
hatırlamıyorum kimin haklı olduğunu
artık hiç bişeyi hatırlamıyorum -bitişik mi ayrı mı lan bu hiçbişey-
çünkü artık silahlı olma duygusu
senin bi tane vardı di mi, satsana bana ya da boşver, hanım izin vermez galiba
öyle tabi olm. artık hanımlarımız var, evlerimiz, ofislerimiz, bahanelerimiz
tamam sustum. içimdeki çocuk da sustu, tüm çiçekler kurudu
unutmak kolay olsa
çoktan unuturdum
boşvermek kolay olsa
kendimi avuturdum
imkanlar imkansız
faydalar faydasız
uzayan saatlerde
saatler zamansız
bu sene de bahar gelmedi bi türlü, bunu yazmış mıydım
nisanın kaçındayız halbuki, yirmi yedisinde, yok yok yirmi sekizmiş
şimdi mesela bu mektubu okuyunca şiir eleştirmenleri ne düşünecek acaba
aramızda bir şey olduğunu, öyle değil olm lan, hemen kaynatma, okulda da böyleydin sen
tamam sustum. içimdeki tedirgin, kımıltısız böceği susturamıyorum ama
kırlara çıkmak istiyor, çünkü her böcek pastoraldir, o halde bir böcektir knute hamsun
düşünüyorum, o halde ihtimal dahilinde yeniden hiraya dönüp yeniden başlamak
"allah yeniden başlayanların yardımcısıdır" diyor tarık abi
onunla da yeniden başlamak istiyorum, yeniden başlamak, restart, controlaltdlt
tamam lan. sahiden sustum. çocuk susdu, böcek sustu
kesin olarak, evet evet, kesin kes, şüphesiz, mutlaka
neşet ertaş da sustu, zekai dede de ben susunca: "şarkı bitti çok üzgünüm"
akif sirozdan öldü, ece baba yaşlılıktan, turgut uyarınkini bilmiyorum, kendiminkini de
ne zaman öldüğümü tam olarak biliyorum, nefesimin ne zaman kesildiğini
bıçağın ne zaman konulduğunu, ıskatımı, mezar taşımda ne yazdığını
yoo, sen arama çok yazmasın, cevap da yazma, görüşürüz istanbula geldiğinde
belki sırrı abi gazel okur sen şiir, fars müzikleri çıkınca yükselir selo taa arşa
neymiş, rakı satmıyorlarmış eski kafada, sümmani bitirir geceyi, geceleri, hepsini
ervab-ı ezelde levh-i kalemde
bu benim bahtımı kara yazmışlar
bilirim güldürmez devri alemde
bir günümü yüz bin zara yazmışlar
arif bilir aşk ehlinin halini
kaldırır gönlünden kil-ü kalini
herkes dosta verir arzuhalini
benimkini ürüzgara yazmışlar
tamam lan, sustum dedim sana di mi, zaten kalmadı anlatacak başka şey
cihangirdeyim, bir kahvaltı salonunda, altı bardak çay içtim
tamam lan, kalkarsın bi dakka sonra, bitti zaten, bitmeliydi zaten, büyümeliydik
başka şekli yoktu yaşamanın, fakat bi halta yararmış gibi tuttuk şair olduk
hiç başaramadık hayatın dışında, insanın dışında, kendimizin dışında
hayatın içinde, insanın içinde, kendi içimizde
vallaha sustum bu sefer
işler nasıl
çok sigara içiyorum lan, onun için dişlerim bu kadar sarı
ve bunu sorun eden izleyicilerim var
izleyicilerim var artık, ne ayıp di mi
yok yahu, sinirli değil kırgınım; çünkü bahar gelmedi istanbula
ilaçlarımı içtim içmesine, fakat dönmesini durdurmadı dünya
kümede kaldı ankaragücü, kovmadınız bir türlü aragonesi
öyle bir şair mi vardı olm, yunanlı falan yane
tamam tamam sustum, susturamadım içimdeki çocuğu ama
çiçeklere su verdim, eğitim kampanyasına destek oldum
dedim sıcak ekmekten daha güzel ne var dünyada, ne kalır dostluktan başka
okulu kırmak istiyorum dönmemecesine, gazete okumamak, hiç çıkmamak ekrana
yeniden ağlayabilmek isterim fakat, bu kısmı şey olsun, aramızda
kırgınım evet. sana, tarıka, ahmet murata, öze, seloya, haşmet abiye
biliyorum onlar da kırgın bana, herkes nedense bu dünyada
şşşş
tamam sustum
bigün bize gelin begüm hanımla, sacitle rana oynasın beraber
en berbat çocukluk anılarımız saçılsın salonun ortasına
ismet beyi niçin sevdiğimizi konuşalım, seviyoruz hala di mi lan bu arada
tamam sustum. ama susturamadım içimdeki yavşağı
başaramıyorum "işler nasıl" diye sormamayı, tatil planları yapmamayı
doğru, insanın başını sokacak bir evi olmalı. başını evet. başından beri yanlış olanı.
bu arada kimi görüyorsun eskilerden. ince ne yapıyor mesela
dücanenin işi iş bu dünyada, ali murat ne alemde asıl
hala kötü mü şakaları, gözlükleri olmadan hala göremiyor mu
bi imam bey vardı müdür yardımcısı, kızı mail attı bana, dur lan neydi adı
durma eren, durmak bizi fena yapıyor, durup düşünmek
bu yüzden yapıyorum meksika sınırını, izlemiyorsun biliyorum
ben de seninkini izlemedim aynı nedenle inan, yok be niye kızayım
zeki abiyi de çok özledim olm ben, bulduku evet, küsüz
hatırlamıyorum kimin haklı olduğunu
artık hiç bişeyi hatırlamıyorum -bitişik mi ayrı mı lan bu hiçbişey-
çünkü artık silahlı olma duygusu
senin bi tane vardı di mi, satsana bana ya da boşver, hanım izin vermez galiba
öyle tabi olm. artık hanımlarımız var, evlerimiz, ofislerimiz, bahanelerimiz
tamam sustum. içimdeki çocuk da sustu, tüm çiçekler kurudu
unutmak kolay olsa
çoktan unuturdum
boşvermek kolay olsa
kendimi avuturdum
imkanlar imkansız
faydalar faydasız
uzayan saatlerde
saatler zamansız
bu sene de bahar gelmedi bi türlü, bunu yazmış mıydım
nisanın kaçındayız halbuki, yirmi yedisinde, yok yok yirmi sekizmiş
şimdi mesela bu mektubu okuyunca şiir eleştirmenleri ne düşünecek acaba
aramızda bir şey olduğunu, öyle değil olm lan, hemen kaynatma, okulda da böyleydin sen
tamam sustum. içimdeki tedirgin, kımıltısız böceği susturamıyorum ama
kırlara çıkmak istiyor, çünkü her böcek pastoraldir, o halde bir böcektir knute hamsun
düşünüyorum, o halde ihtimal dahilinde yeniden hiraya dönüp yeniden başlamak
"allah yeniden başlayanların yardımcısıdır" diyor tarık abi
onunla da yeniden başlamak istiyorum, yeniden başlamak, restart, controlaltdlt
tamam lan. sahiden sustum. çocuk susdu, böcek sustu
kesin olarak, evet evet, kesin kes, şüphesiz, mutlaka
neşet ertaş da sustu, zekai dede de ben susunca: "şarkı bitti çok üzgünüm"
akif sirozdan öldü, ece baba yaşlılıktan, turgut uyarınkini bilmiyorum, kendiminkini de
ne zaman öldüğümü tam olarak biliyorum, nefesimin ne zaman kesildiğini
bıçağın ne zaman konulduğunu, ıskatımı, mezar taşımda ne yazdığını
yoo, sen arama çok yazmasın, cevap da yazma, görüşürüz istanbula geldiğinde
belki sırrı abi gazel okur sen şiir, fars müzikleri çıkınca yükselir selo taa arşa
neymiş, rakı satmıyorlarmış eski kafada, sümmani bitirir geceyi, geceleri, hepsini
ervab-ı ezelde levh-i kalemde
bu benim bahtımı kara yazmışlar
bilirim güldürmez devri alemde
bir günümü yüz bin zara yazmışlar
arif bilir aşk ehlinin halini
kaldırır gönlünden kil-ü kalini
herkes dosta verir arzuhalini
benimkini ürüzgara yazmışlar
tamam lan, sustum dedim sana di mi, zaten kalmadı anlatacak başka şey
cihangirdeyim, bir kahvaltı salonunda, altı bardak çay içtim
tamam lan, kalkarsın bi dakka sonra, bitti zaten, bitmeliydi zaten, büyümeliydik
başka şekli yoktu yaşamanın, fakat bi halta yararmış gibi tuttuk şair olduk
hiç başaramadık hayatın dışında, insanın dışında, kendimizin dışında
hayatın içinde, insanın içinde, kendi içimizde
vallaha sustum bu sefer
işler nasıl
9 Aralık 2011 Cuma
BEN Mİ ÇOK ESMERİM SEN Mİ ÇOK SARIŞIN ?
Dumanlı bir kasım akşamı bulutlar havada salkım salkım
Günlerden Cuma ya da cumartesi saat sıfır dört otuz dolayları
Ay girdi penceremden içeri saçları kirli sarı yok inceliğinde kaşları
Yıldızlar tek görgü tanığı
Dudaklarından pus gözleri bakır çalığı
Usulca haber verdi sanki kaçınılmaz olasılığı
Zehirli bir koku bıraktı
Dünya mı çok genişti
Yoksa mevsim mi çok dardı
Aslında ne sonu vardı bu işin ne de başı
Elbette farkındaydım ben bu yanlışın
Ah ah şu dondurucu soğu yok mu kışın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Allah’tan soğuğa dayanıklıyım
Ne çıkar uykusuz da kalırım
Heyecanım yorgunluğumu götürür
Böyle daha gecelerce dayanırım
Dışarıda dumanlı bir kasım akşamı
Ben, ben hiç yalnız bırakmadım ki yalnızlığımı
İçimde yaşadım bütün duygularımı
Yok,yok ; olmaz, olmaz bu kalp sesleri benim değil mutlaka bir başkasının
Peki be Kerem Alışık nereye kadar ki sonu bu kaçışın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yanıldım dünya mı çok değişti
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yalnızım insanlar mı çok farklı
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Bir sevda özlemidir muhakkak bu soğukta ısıtan gönlümü
Öyle uzun uzun laf etmeme gerek yok, verirse kader verir artık bunun hükmünü
Bir yer gelir ne savunma iç güdüsü ne korku kalır ne de yürek üzüntüsü
Sabah, öksüz bir çocuk gibi doğar doğmaz yüzüme
Ufuktaki bu sarılık aniden vurdu gözlerime
Habercisi miydi acaba yeni bir başlangıcın
Onca dosta onca düşmana karşın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Mutluluğu senle paylaşmayı çok isterim
Çatal çatal şimşek çakar dağları deviririm
Şüphesiz bir delilik yaparım
Bir şafak vakti el ele tutuşur yağmur altında köprüde dolaşırım
Alevlere malevlere girer mısra mısra kurşun dökerim
Gözlerini dinamit misali hep üstümde taşırım
Her cumartesi akşamı sözleşir kanlıca da yakamozları sayarım
Sonra...
Sonra mı...
Sonra ummadığım bir anda hakikatler çıka gelir işte
Yalanlar inanmak istediğim hayallerimi
Keşke seni görmeseydi, seni tanımasaydım derim
Darmadağın olur saçım başım bilirim
Ben oldum gene mağlubu bu savaşın
Çünkü...
Çünkü ben çok esmerim sen çok sarışın
Ben mi çok yoruldum dünya mı çok değişti ?
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yalnızım insanlar mı çok farklı
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın.. Kerem ALIŞIK
Günlerden Cuma ya da cumartesi saat sıfır dört otuz dolayları
Ay girdi penceremden içeri saçları kirli sarı yok inceliğinde kaşları
Yıldızlar tek görgü tanığı
Dudaklarından pus gözleri bakır çalığı
Usulca haber verdi sanki kaçınılmaz olasılığı
Zehirli bir koku bıraktı
Dünya mı çok genişti
Yoksa mevsim mi çok dardı
Aslında ne sonu vardı bu işin ne de başı
Elbette farkındaydım ben bu yanlışın
Ah ah şu dondurucu soğu yok mu kışın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Allah’tan soğuğa dayanıklıyım
Ne çıkar uykusuz da kalırım
Heyecanım yorgunluğumu götürür
Böyle daha gecelerce dayanırım
Dışarıda dumanlı bir kasım akşamı
Ben, ben hiç yalnız bırakmadım ki yalnızlığımı
İçimde yaşadım bütün duygularımı
Yok,yok ; olmaz, olmaz bu kalp sesleri benim değil mutlaka bir başkasının
Peki be Kerem Alışık nereye kadar ki sonu bu kaçışın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yanıldım dünya mı çok değişti
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yalnızım insanlar mı çok farklı
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Bir sevda özlemidir muhakkak bu soğukta ısıtan gönlümü
Öyle uzun uzun laf etmeme gerek yok, verirse kader verir artık bunun hükmünü
Bir yer gelir ne savunma iç güdüsü ne korku kalır ne de yürek üzüntüsü
Sabah, öksüz bir çocuk gibi doğar doğmaz yüzüme
Ufuktaki bu sarılık aniden vurdu gözlerime
Habercisi miydi acaba yeni bir başlangıcın
Onca dosta onca düşmana karşın
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Mutluluğu senle paylaşmayı çok isterim
Çatal çatal şimşek çakar dağları deviririm
Şüphesiz bir delilik yaparım
Bir şafak vakti el ele tutuşur yağmur altında köprüde dolaşırım
Alevlere malevlere girer mısra mısra kurşun dökerim
Gözlerini dinamit misali hep üstümde taşırım
Her cumartesi akşamı sözleşir kanlıca da yakamozları sayarım
Sonra...
Sonra mı...
Sonra ummadığım bir anda hakikatler çıka gelir işte
Yalanlar inanmak istediğim hayallerimi
Keşke seni görmeseydi, seni tanımasaydım derim
Darmadağın olur saçım başım bilirim
Ben oldum gene mağlubu bu savaşın
Çünkü...
Çünkü ben çok esmerim sen çok sarışın
Ben mi çok yoruldum dünya mı çok değişti ?
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın
Ben mi çok yalnızım insanlar mı çok farklı
Ben mi çok esmerim sen mi çok sarışın.. Kerem ALIŞIK
3 Aralık 2011 Cumartesi
Eskiden, kar yağardı Erzurum'a
Eskiden, kar yağardı Erzurum'a
Toprak damlarda sırt sırta yaşardık
Sabahnan kalkar damlarımızı kururduk ya,, Allah
Kardan tayalar olurdu, mehlerin onünde
Tuneller açar, yola kavuşurduk
Eskiden, kar yağardı Erzurum'a
Henüz ayrılmamıştık,henuz bölünmemiştik
Ayni mahledeydik,zengini,fakiri,esnafı,
yoksulu, birarada birliktik,toprak damlarda omuz omuza sım sıcak
ve kar yagardi Erzurum'a, bembeyaz, lapa lapa
henuz bölünmemiştik, henüz ayrılmamıştık.
Henüz icat olmamıştı, koperatifler, siteler
Dubleksler,tiripleksler,olmaz olası kartonpiyerler.
Gariban sıkışınca kime gidebileceğin bilir
Zengin kimi gözetecegini bilir,
esnafnan memur gül gibi geçinip giderdi
ve kar yağardı Erzurum'a, bembeyaz lapa lapa
henüz ayrılmamıştık henüz bölünmemiştik…
memurlar bir koperatife esnaflar bir siteye,
zenginler dubkeslere triplesklere
garibanlar geber olan gece kondular kalmamisti
ve kar yağardı Erzurum'a bembeyaz lapa lapa
henüz, fakir zengini hırsızlıkla
zengin, fakiri tembellikle suçlamazdı
çünkü kar yağardı lapa lapa
çünkü kar yağardı bembeyaz
çünkü karın temizliği yüreklerimize vurmuştur
eskiden kar yağardı Erzurum'a
yoktu, çeşit çeşit makinelerimiz
dev ,ekran televiziyonlarımız
no frost buzdolablarımız
ama kilerlerimiz gırtliğine kadar doluydu
yüreklerimiz gibi
çünkü kar yağardı Erzurum'a
çünkü kar rahmetti
çünkü kar bereketi
eskiden, kar yağardı Erzurum'a
adam boyu, adamlarda adamdı o zamanlar
ne Cumhuriyet Caddesinde
onun bunun namusuna kötü gözle bakar
nede laf atardılar
çünkü senin namusun benim benimkisi senindi
biridik bizidik
ve kar yağardı Erzurum'a
adam boyu ve adamlar adamdılar o zamanlar
kar sendin, kar bendim, kar bizdik
eridik, eridik, eridik, eridik.
Şiir : Murat Balkuş
Toprak damlarda sırt sırta yaşardık
Sabahnan kalkar damlarımızı kururduk ya,, Allah
Kardan tayalar olurdu, mehlerin onünde
Tuneller açar, yola kavuşurduk
Eskiden, kar yağardı Erzurum'a
Henüz ayrılmamıştık,henuz bölünmemiştik
Ayni mahledeydik,zengini,fakiri,esnafı,
yoksulu, birarada birliktik,toprak damlarda omuz omuza sım sıcak
ve kar yagardi Erzurum'a, bembeyaz, lapa lapa
henuz bölünmemiştik, henüz ayrılmamıştık.
Henüz icat olmamıştı, koperatifler, siteler
Dubleksler,tiripleksler,olmaz olası kartonpiyerler.
Gariban sıkışınca kime gidebileceğin bilir
Zengin kimi gözetecegini bilir,
esnafnan memur gül gibi geçinip giderdi
ve kar yağardı Erzurum'a, bembeyaz lapa lapa
henüz ayrılmamıştık henüz bölünmemiştik…
memurlar bir koperatife esnaflar bir siteye,
zenginler dubkeslere triplesklere
garibanlar geber olan gece kondular kalmamisti
ve kar yağardı Erzurum'a bembeyaz lapa lapa
henüz, fakir zengini hırsızlıkla
zengin, fakiri tembellikle suçlamazdı
çünkü kar yağardı lapa lapa
çünkü kar yağardı bembeyaz
çünkü karın temizliği yüreklerimize vurmuştur
eskiden kar yağardı Erzurum'a
yoktu, çeşit çeşit makinelerimiz
dev ,ekran televiziyonlarımız
no frost buzdolablarımız
ama kilerlerimiz gırtliğine kadar doluydu
yüreklerimiz gibi
çünkü kar yağardı Erzurum'a
çünkü kar rahmetti
çünkü kar bereketi
eskiden, kar yağardı Erzurum'a
adam boyu, adamlarda adamdı o zamanlar
ne Cumhuriyet Caddesinde
onun bunun namusuna kötü gözle bakar
nede laf atardılar
çünkü senin namusun benim benimkisi senindi
biridik bizidik
ve kar yağardı Erzurum'a
adam boyu ve adamlar adamdılar o zamanlar
kar sendin, kar bendim, kar bizdik
eridik, eridik, eridik, eridik.
Şiir : Murat Balkuş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)