23 Kasım 2011 Çarşamba

sürgünler ülkesinden başkentler başkentine

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili


Sezai Karakoç

17 Kasım 2011 Perşembe

Adam Gibi


Ben seni hiç sevmedim ki,
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim.
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim.
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular.
Ben seni hiç sevmedim ki...

Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim,
Kurşunları sevdim beni vurduğunda.
Ağlamayı sevdim unuttuğunda.
Yalnız olduğumu anladığımda
Ayakta kalmamı sevdim...
Yıkılmamı sevdim seni her hatırladığımda...
Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği.
Su gibi özledim temmuz güneşinde sesini.
İkindide yağmur gibi,
Geceleyin rüzgar gibi sevdim seni sevdiğimi.
Ben seni hiç sevmedim ki...

Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
Menekşeyle konuşmanı,
Nisanı hatırlatmanı,
Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını.
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı,
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman.
Sakız satan çocukları,
Yeni çıkan şarkıları,
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim...
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim.
Yandığım zaman böyle işte
Ben seni hiç sevmedim ki...

Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine,
Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde,
Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde.
Buğusunda sabahın,
Acımasızlığında bir ahın,
Ağlayan yüzünde İsa'nın,
Ferahlatan gücüyle duanın,
Korkutan yanıyla narın...

İncirin, zeytinin ve kalbin üstüne,
Gülün üstüne,
Tutunduğum umudun üstüne,
Korkunun üstüne,
Senin üstüne,
Hepsinin üstüne,
Hep senin üstüne,
Ben seni hiç sevmedim ki...

Gittiğin zaman,
Gitmeni sevdim.
Evreni sevdim geldiğin zaman
Kalmanı sevmedim...
Korkuyordum sana alışmaktan.
Yine de sevdim gülümsemeyi,
Mendilimi sallarken seni götüren trenin arkasından.
Kırlara ilk kar düştüğü zaman,
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim,
Seni içimde öldürdüğüm zaman...
Ben seni hiç sevmedim ki.
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim.
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızları sevdim,
Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular...
Ben seni hiç sevmedim ki,
Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim.
Menekşeyle konuşmanı, nisana hatırlatmanı,
Baharın bir adının da yalnızlık olmalığını.
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı,
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman.
Sakız satan çocukları, yeni çıkan şarkıları,
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim.
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe,
Ben yangını sevdim,
Yandığım zaman böyle işte...
Ben seni hiç sevmedim ki.
Ben sevdim mi,
Adam gibi severim...
                      
İbrahim Sadri

13 Kasım 2011 Pazar

'' Alengirli Şiir ''


ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..

ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..

Ey Mona Lisa'nın Kıskandığı El


_Seni Yaşamadan Ölmeyeceğim _(sarkı)
Aşka özgü zakkum bahçelerinde 
Gene acılarla kalıyorum ben 
Deniz ölesiye yakın ayaklarıma 
Ey ülkemin pusatsız kahramanları 
Erzurum garında, banklar üstünde 
Sükut-u hayale uğrayan kalbim 
Geceyi kavrayan parmaklarımla 
Bu hasret, bu hicran zelzelesinden 
Beni kurtarmaya gücünüz yetmez 
Çünkü mutsuzluğun mekteplerinde 
Istırap dersleri alıyorum ben 

Gittikçe yaklaşan bir afet gibi 
İntihar yanılgısıyla 
Yollar beni esarete çekiyor 
Şehrayin şarkıları söylüyorum içimden 
Şarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor 

Sen bir delisin 
Gözleri perdelisin 
Erzurum garında, banklar üztünde 
Susuzluktan ağlayan bir güvercin 
İçime vuruyor kanatlarını 
Nağmelerin ateşinde parlayan 
Kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor 
Bütün çığlıkları kuşanmış ölüm 
Dudaklarında siyanür 
Oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan 
Yollar tükense de, dönmeyeceğim 
Seni yaşamadan ölmeyeceğim 
O çin harikası bakışlarını 
O pekin gözlerini 
Gözlerin ki, gece donanmasıdır 
Yoksuk ve yabancı mısralarımın 

Bedenimde çıban çıban ağrılar 
Ben bu ağrılardan zevk alıyorum 
Ejder tepesinde bunalıyorum 
Bir yanda kum fırtınası 
Diğer yanda esrarengiz 
Karakalem çalışması bir deniz 
Rüzgarla, yağmurla ve yıldızlarla 
Başlamak üzere son ayinimiz 

Erzurum garında gece yarısı 
Bankların üstüne şimşekler konar 
Bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda 
Bazen bir melek saatler boyu 
Yakam ölümsüz çiçekler takar 
Erzurum garında gece yarısı 
Hıçkırıklar boğazıma tıkanır 
Nemrut ateşiyle sabaha kadar 
İçimde binlerce ibrahim yanar 

Koltuğumda efsaneler kitabı 
Kafdağından nergis devşiriyorum 
Başını dayamış omuzlarıma 
O eski, o yaşlı zümrüdüanka 
Ben bir çin sarhoşu samanyolunda 
Denizi tartışan bakışlarını 
Geçmişime asla gömmeyeceğim 
Seni yaşamadan ölmeyeceğim 

Perdeler kalkıp da sabah olunca 
Aldırma aras'ın öyle bulanık 
Öyle mahzun aktığına 
Palandöken yine sisli, aldırma 
Ben hem sise, hem çamıra alıştım 
Senelerdir bu acıyla buluştum 
Mutluluk ne zaman çıksa karşıma 
Yalnızlık bir zindan, çöker başıma 

2.Şarkı 

Siyah Gözlerine Beni de Götür 

Daha dokunmadan kurudu irem 
Çöllere bir türlü yağamıyorum 
Yeni bir koşunun başlangıcında 
Biraz deprem sonrası 
Biraz şehir hülyası 
Bir kalp yangınından geriye kalan 
Siyah gözlerine beni de götür 
Artık bu yerlere sığamıyorum. 

Pembe uçurtmalar yolladığından beri 
Sarardı tiryaki menekşeleri 
Sonbaharın tozlu kafeslerinde 
Sevgi turnaları yakalıyorum 
Turnalar gidiyor;ben kalıyorum 
Avareyim,asudeyim,yorgunum 
Bilmiyorum neden sana vurgunum 
Erzurum garında banklar üstünde 
Uyku tutmuyor karanlıkları 
Yitik düşlerimi kovalıyorum 
Gölgeler gidiyor;ben kalıyorum. 

Binbir türlü kokuyorsa yaylalar 
Siyah gözlerine beni de götür 
Baharın koynundan koparıp sana 
İpek bir mendile sardığım yüreğimle 
Şehzade gülleri gönderiyorum 
Umutlar kalıyor;ben gidiyorum. 

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini 
Kaptanları sorgulayan 
Yanından geçen küheylanların 
Korku tufanına yakalandığı 
Siyah gözlerine beni de götür 
Güneş ülkesinden gelen yiğitler 
Benzeri olmayan bir dünya kursun 
Cellat,ayrılığın boynunu vursun. 

Usul usul intizarı çürüten 
Bu hercai diken,bu çılgın arzu 
Sürüklüyor imkansız muştuların 
Eşiğine gönül vadilerini 
Bir ağaçtan düşen yapraklar gibi 
Düşüyorum tanyerine 
Ya topla yaralı kırlangıçları 
Ya da bu vefasız şarkıyı bitir 
Özgürlüğe giden tutsaklar gibi 
Siyah gözlerine beni de götür 

Son Şarkı 

Ey Mona Lisa'nın Kıskandığı El 

Bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında 
Bin pare olduğum kaçıncı bozgun 
Bir gün bu esrarlı hikaye biter 
Erzurum garında, banklar üstünde 
Kalem bana kızgın, kitaplar kızgın 
Hasret katar katar uzayıp gider 
İçimde bir figan her düdük sesi 
Her vagon bir efkarlı uzun hava 
Göçmen kuşlar hala dönmedi geri 
Kurumuş, evlerin karanfilleri 
Ey mona liza`nın kıskandığı el 
Sihrine bir defa dokunmak için 
Hep aynı şarkıyı söyleyip durdum 
Başımı umutsuz taşlara vurdum 


Vermedin bir siyah fotoğrafını 
Ya da bir hatıra parmaklarından 
Beni bir kaygısız neron mu sandın 
Hangi düşmanımın sözüne kandın 
Götür, senin olsun bütün ihtişam 
Gece mahkumuna kalır mı akşam 

Erzurum garından ayrılıyorum 
Banklar mütereddit bakıyor ardımsıra 
Abdurrahman gazi yokuşlarında 
Mecnun'la, kerem'le buluşacağız 
Bu çaresiz derdi konuşacağız 
Yollar kıvrım kıvrım, çetin ve uzun 
Dağlar melankoli, dereler hüzün 
Takvimleri görmek istemiyorum 
Karanlığa dönmek istemiyorum 

Ey mona liza'nın kıskandığı el 
Bu kar yığınları cehennemden mi 
Bu sokaklar mahşerden mi geliyor 
Gürcükapı ihtirası bilmezdi 
Altın kalpli zambakların 
Filizlendiği taş mağazalar 
İlmek ilmek bileklerine 
Geçirmezdi nefret urganlarını 
Nerde dadaşın gür bıyıkları 
Aziziye neden büyle derbeder 
Solan renkler kimin, kaldırımlarda 
Ya bu erzurum erzurum değil 
Ya ben başkayım bu erzurum'da 

Ey mona liza'nın kıskandığı el 
Belki de o eski sinemalarda 
Hala bir çin filmi oynamaktadır 
Çifteminareler mum ışığında 
Sonsuzluğa geçit aramaktadır 
Küskün çinileri yakutiye'nin 
Yine sessiz sessiz ağlamaktadır 
Issızlığa kurşun sıkan tabyalar 
Başına karalar bağlamaktadır 

Abdurrahman gazi yokuşlarında 
Ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı 
Ne de çin filminden kalan görüntü 
Alevli bir köpük sadece dünya 
Erzurum garına, banklar üstüne 
Dönüyorum çıplak ayaklarımla 
Yine kuşlar, yine rüzgar ve yağmur 
Zavallı gözlerim kırmızı, mahmur 
Unutuyor sevda resimlerini 
Ey mona liza'nın kıskandığı el 
O eşsiz, ebedi sıladan mahrum 
Şarkıları sana bırakıyorum... 


Nurullah genç

BİRİSİ


Bir şey var aramızda ,
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek,

Fakat ne kadar saklasak nafile,
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucund

_Nahit Ulvi AKGÜN_

5 Kasım 2011 Cumartesi

Aşk Bitti

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım 
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle 
   AHMET TELLİ